CanSevaL - Board
Würden Sie gerne auf diese Nachricht reagieren? Erstellen Sie einen Account in wenigen Klicks oder loggen Sie sich ein, um fortzufahren.

Öldükten sonra yaşayanlara, yaşarken ölenlere ve ölemeyenlere dair

Nach unten

Öldükten sonra yaşayanlara, yaşarken ölenlere ve ölemeyenlere dair Empty Öldükten sonra yaşayanlara, yaşarken ölenlere ve ölemeyenlere dair

Beitrag  SeVaLCaN Di Feb 10, 2009 3:06 pm

Öldükten sonra yaşayanlara, yaşarken ölenlere ve ölemeyenlere dair

Ölüm , hayatin öteki yüzü; her doğanın kaçamayacagı kesin ve keskin gergek.

Ölüm, ademoğlunu bekleyen zorunlu akibet. Aslina bakarsamz, insanın bir an degil her an yasadığı bir gerçeklik ölüm. İnsan bedeninde ölüm ve hayat her an yan yana, iç içe ve yüz yüze; insan hücre hücre , her an ölmekte ve her an dirilmekte. Her nefes verişte ölmekte ve her nefes verişte dirilmekte. Hz. Ebubekir'in "Ölüm'ü nasıl bilirsin?" sorusuna verdiği cevap, adeta bu gerçegi hatırlatıyor:

"Nefesi aldığım zaman veremeyecekmiş, verdiğim zaman alamayacakmiş kadar kendime yakın bilirim."

Ölümle hayatın iç içe, birbiriyle eşzamanlı bir biçimde, insan varoluşunun iki kutbunu oluşturması ve insanın ölümü bir an değil her an tatması, Kur'an'da bu gerçegi yalın bir biçimde dile getiren ayetin formuna da uygun düşüyor: "Her can, ölümü tadıcıdır." Cümlede, "tatmak"ın fiil formunda değil de ism-i fail formunda gelişi, insan ölümünün, yaşamla hep bir üst-alt akıntısı ilişkisine sahip olduğunu, belli bir zamana haşredilmeyip adeta her canın ölümü "meslek" edindigini ima ve ihsas ediyor.

Ölüm insan için o kadar çiplak ve tanidik bir gerçek ki, tabiata gören gözlerle bakan biri, ölümün hayatla her an iç içe olduğunu ve bunun varlığın yasası olduğunu görür. Her 24 saat bir ölüm provasıdır insan için; gündüzü dünya, gecesi kabir, sabahi "ba'su ba'de'1-mevt" (ölümden sonra diriliş olan bir prova. Bu ölüm provasını vicdanında hissedenler, gündüzün muhasebesini, kabre girer gibi girdikleri yataklarına girince vicdanlarında yapar, yargılanmadan önce kendilerini yargılarlar. Tıpkı, dünya hayatını hesabını verebilecek şekilde yaşayanların, ahiret hayatında ebedi mutluluğu yakalaması gibi. Gündü¬zü abad edilmiş, bir günün gecesi berbad olmaz.

Islam sitelerinde, mezarlar şehirlerin en ücra ve en uzak köşelerine değil, mücavir alanlara, mutena yerlere ve hatta şehrin merkezine kondurulurdu. Insanların ölümle savas halinde oldugu degil barış halinde olduğu Islam medeniyetinde, insanlar ölüleriyle yüz yüze, kapi komşusu gibi yaşarlardı. Aslında bu, kendi ölümleriyle yüz yüze yaşamak demeye gelirdi. Sabah perdelerini actıklarında, mezar taşlarını görmek, onlara -modern insana verdigi gibi- ürküntü de¬ğil, muhasebe ve sorumluluk hissi verir, kabirleri kendilerine sürekli nasihat eden bir "nasihatci" gibi algılarlardı.

Ölümü öldürmek istedigi halde bir türlü bunu beceremeyen modernite ise, careyi ölümü hatirlatan her şeyi insandan uzaklaştirmakta, yani insana bu en yakin ve en yalın gerçeği unutturmakta buldu. Ölü¬mü kendisine düşman ilan eden modern birey, onu en olmadık yerlerde, en olmadık zamanlarda, en kötü ve korkunç yüzüyle, kimi zaman trafik kazasi, kimi zaman ölümcül bir virüs; kimi zaman intihar, ki¬mi zaman kitle imha silahları ve kimi zaman da radyasyon vs. biciminde karşısında buluverdi.

Ne dersiniz; ölümünü bir hamayil gibi göğsünde taşiyan, onunla tanış olan, biliş olan, dost olan Islam insaniyla, onu hayatindan uzaklaştirmak isteyen fakat bunu beceremeyince onu görmezden gelen, yok sayan modern birey arasındaki fark, sadece nicelik farki midir?

Hayir, elbette nitelik farkıdır ve bu farkın temeli, "tek dünyalı" olmakla, "iki dünyalı" olmak ara¬sındaki farktır. Tek dünyalılar için ölüm bir bitiş, bir son gibi algılanır. iki dünyalılar için ölüm, dogum kadar dogal ve tabii bir "geciş," noktasıdır.

Tek dünyalılar, hayatlarında yaptiklarının hesabinı veremedikleri zaman, veremedikleri icin ölüme sığınırlar,- iki dünyalılar hayatlarının hesabını vermek için ölüme hazırlanır ve giderken "er-Rafiku'l-a'la" (Yüce Dost'a!...) diyerek giderler.

Tek dünyalılar için ölüm bir "kaçış", iki dünyalılar için ölüm bir "kavuşma"dir. Tek dünyalılar, yatırımlarını hep dünyaya yaptikları icin, ölüm deyince gözleri yuvalarından firlayacakmiş gibi olur ve yüzlerinde korkunun rengini görürsünüz. Onları ölüme razi eden tek şey "dünyalarının yıkılması"dır. İki dünyalılarsa yatırımlarını, orantısını kurarak iki dünyanın ikisine birlikte yaparlar ve bu nedenle de onları "ölüm" le korkutamazsınız. Onları ölümle korkutmaya kalkanlar, hep ölüm karşısında titreyen tek dünyalı zavallılardır. Kendileri icin geçerli olanı iki dünyalılar icin de geçerli oldugu vehmine kapildikları için, kişilik satın almak icin pazarlık yaparlar. Ruhunu satanların tümü tek dünyalıdır; hicbiri iki dünyalı, ALLAH'ın kendisine teklif ettiginden aşagısına razı olmaz; onun icin de "kula kul olmaz ve satm alınamaz"dirlar.

Ibretle seyrediyorsunuz degil mi tek dünyalıların halini ve cift dünyalılarla aralarındaki derin farkı?

Mustafa İslamoğlu

SeVaLCaN
Uzman-Üye
Uzman-Üye

Anzahl der Beiträge : 433
Alter : 43
Anmeldedatum : 30.01.09

Nach oben Nach unten

Nach oben


 
Befugnisse in diesem Forum
Sie können in diesem Forum nicht antworten